Wednesday, August 15, 2012

Rüya Gibi Bir İftar...Four Seasons Sultanahmet/ A Feast Dream Come True...Iftar at Four Seasons Sultanahmet

Ramazan'ın bitmesine az kaldı. Haftalardır evde ve dışarıda iftarlara katılıyor, muhteşem yemekler yiyoruz. Yavaş yavaş eski düzenimize dönüp, onlarca çeşit yemek ve tatlıdan oluşan sofraları geride bırakacağız. Ama siz de benim kadar yemeğe düşkünseniz, bu lezzetler bir süre daha aklınızda kalacak; tekrar Ramazan olsa da yine iftar sofralarında buluşsak diye düşüneceksiniz. Umarım bu yazı anılarınızı daha da canlı tutmaya yardımcı olacak. Katıldığım en güzel iftar yemeklerinden birisi: Four Seasons Sultanahmet.

The month of Ramadan is almost finished. For weeks, we have been enjoying amazing iftars (breaking of fast) with various foods and desserts on the table. Now it is slowly coming to an end. But if you are as much of a food lover as I am, the memories will last for some time. In hope of keeping them alive, I've prepared this post with lots of pictures. One of the best iftars ever attended: Four Seasons Sultanahmet. 
For English, please scroll down until the Turkish text is finished...
.......................................................................................................................
Istanbul'un hiç tartışmasız en güzel otellerinden birisi olan Four Seasons Sultanahmet, Sultanahmet Camii'nin hemen yanında, hafif saklı bir yerde bulunuyor. Nazım Hikmet, Orhan Kemal, Aziz Nesin ve Can Yücel gibi ünlü isimlerin de yatmış olduğu, yüz yıllık neo klasik bir hapishaneymiş eskiden. Her açıdan büyüleyici bir yapıya sahip. İftar sofrası öğrendiğimiz kadarıyla, İstanbul'un en iyilerindenmiş. Konumunu da düşünecek olursak, aynı zamanda da çok anlamlı. Uzun zamandır gitmek istediğim için Özgür beni kırmayıp Pazar akşamı için yer ayırttı.
Toplamda 65 odadan oluşan otelin bir de geniş bir avlusu var. Yemekler genellikle avludaki camlı restoranda servis ediliyormuş. Açık büfe olan iftar için de orası ayarlanmıştı.
Ezanın okunmasını beklerken masaların muhteşem görünümünü fotoğraflamaya verdim kendimi. Osmanlı motifli masa örtüleri, şamdanlar ve restoranın her yerine yayılmış, birbirinden güzel objeler. Çatal bıçakların hepsi gümüştü. Kendimi çok özel hissetmeden edemedim :). Tek bir pürüz vardı ve bütün yazı boyunca yapacağım tek eleştiri bu olacak. Four Season'ın tek restoranı olduğu için iftar da, a la carte yemek de aynı yerde veriliyor. Çok da turistik bir yerde olduğu için, iftardan ziyade normal akşam yemeğine gelmiş turistler çoğunluktaydı. Bu da iftar büyüsünü biraz bozdu.
Belirttiğim gibi, iftar açık büfeydi, ama hurma, kaymak, zeytin ve baldan oluşan, masamıza gelen ufak tabak güzel bir düşünce olmuştu. Tabağın buzlu olduğuna da dikkatinizi çekerim.
Hurma bugüne kadar yediğim en iyisiydi. İri ve yumuşacık, harika bir tada sahipti. Masamıza gelenlerle yetinmeyip büfeden de bir kaç tane aldık sonra.
Çorba olarak ezogelin ve yarma çorba seçenekleri vardı. Yoğurtlu her şeye bayıldığım için yarma çorbasını istedim. Enteresandır ki bu sefer Özgür de benle aynısını seçti :). Yayla çorbasına benzeyen yarma çorbası, içinde nohut, bulgur, nane ve yoğurt ile hazırlanıyor. Ezan okunduktan hemen sonra geldi çorbalar masamıza. Bu sayede soğumamış ve istediğim sıcaklıktaydı. Tadı tabii ki harikaydı.
Birbirinden farklı en az 9 çeşit büfe vardı. Yukarıda gördüğünüz turşu büfesi, zeytinyağlı büfesi, tatlı büfesi, yemiş büfesi, sıcak yemek büfesi, zeytinyağlı büfesi, peynir büfesi, salata büfesi, şerbet ve komposto büfesi ve  dışarıda ızgara köşesi.  Turşulara sıra gelmedi maalesef ama armut, yaprağa sarılı domatesli patlıcan gibi enteresan turşuların yanı sıra karnıbahar gibi bilindik çeşitlerin olduğunu ve çok cazip göründüklerini belirtmeliyim.
Mide fesadı geçireceğimi bildiğim için biraz yavaş başlamak istedim. Çorba zaten kendi başına doyurucuydu ve sadece tadına bakacağım diye kendime söz verdiğim halde hepsini silip süpürdüm. Çeşitli peynirler, salam ve pastırma, kesir salatası, Arnavut ciğeri ve kırık zeytinden yana kullandım seçimimi.
Çok peynir olmuş tabağında derseniz de cevabım hayır. Yaklaşık sekiz dokuz çeşitten sadece dördünü denedim. Özellikle yukarıdaki, yoğun aromalı, yıllanmış sert İzmir tulumuna bayıldım. Sunum da tıpkı diğer yemekler gibi harikaydı.
Arnavut ciğeri lezizdi. İri iri kesilmiş, çıtır çıtır ama aynı zamanda abartılı değildi. Bol baharatlı ve yağı tam kıvamındaydı. Ağızda garip bir tat bırakmaması da ayrıca hoşuma gitti.
Kesir salatası favorilerimden birisi oldu. Antakya mutfağına ait bu yemek bol miktarda pul biberle hazırlanıyor ve bu nedenle de oldukça acı; ki benim de tercihim hep bu yönde olmuştur. Domates, salatalık, keşir (yani siyah havuç), ceviz içi, süzme yoğurt, soğan ve zeytinyağından oluşuyor.
Cacıktan yemedim ama buz içinde servis edilmesi çok hoşuma gitti; paylaşmadan edemedim.
Ramazan pidesi dediğin böyle olur. İftara yakın fırından aldığın, sadece Ramazan'da çıkan özel pide. Peynirlerim az bile geldi pideyi yemeye :).
Sonraki tabak zeytinyağlılar oldu. Fotoğrafını çektiklerim sadece bir kaçı. Dolmalar çok güzeldi yalnız zeytinyağlı sarmayı ben daha diri ve daha ince tercih ederim. Sunum harikaydı. 
Ben enginarı sade, zeytinyağı ve şeker ile hazırlanmış, hafif tatlı severim. Buradaki baby enginarlar ise patates, havuç, soğan ve limonla servis edilmişti. Özgür bu şekilde sevdiği için bayıldı tadına.  
Antep mutfağına ait Muhammara en sevdiğim mezelerden. Kırmızı biber, ceviz içi, kimyon, acı biber ve zeytinyağı ile hazırlanıyor. Tabi ki bol acılı. Denemediyseniz mutlaka en kısa zamanda ya dışarıda yiyin, ya da evde yapın. Çok ama çok lezzetli.
Sanki büfelerdeki yemekler yetmiyormuş gibi arada ufak atıştırmalıklar da geliyordu masamıza. Pastırma, peynir ve sucuk üçlemesinden oluşan pideler tıpkı diğer yemekler gibi harikaydı. Bütün ay pastırma yemedikten sonra dayanamayıp bir dilimden ne olacak ki diyerek yedim. Tabi ki bir şey oldu :). Bu arada pideden bahsetmişken; eğer pide düşkünüyseniz Fatih Karadeniz Pidecisi yazıma bir göz atın derim. Yediğim en güzel pideler oradan.
Ana yemeklere daha yeni geldiğimin farkında mısınız? :) Sizi fazla sıkmadan kısa kısa anlatmaya çalışacağım. Ana yemek olarak su böreği, kuzu tandır, levrek buğulama, mantı, karalahana dolması ve nohutlu pilav vardı. Ispanaklı peynirli su böreği ufak ufak kesildiği için tadımlık niyetine birer tane yedik. Ispanak tadını hafifleştirmiş ve fazla yağlı olmadığı için de midemizi yormadan yedik.
Kuzu tandır kulağa ağır gelmiş olsa da tadı kesinlikle öyle değildi. Aksine beklediğimden çok daha az yağlıydı. Nohutlu pilavla birlikte afiyetle yedik.
Mantı gecenin diğer favorilerinden birisi oldu. Salça, baharat ve tereyağı önceden konulmuş, sadece yoğurdu eklemek kalmıştı. Tuzu tam kıvamındaydı ve baharatlar da çok tutulmuştu. Ufak, az hamurlu ve bol kıymalı bir mantıydı. Karalahana dolması ve levrek buğulamadan yemediğimiz için fotoğraflarını koymadım.
Patlamak üzere olduğum için dışarıdaki ızgara veya dönerden yemedim ama Özgür dönerin çok güzel olduğunu söyledi.
Yemek boyunca çay içtik ama sonrasında şerbetlerden denemeden edemedik. Bu kadar çeşit arasından seçim yapmakta çok zorlandım ama garson imdadıma koşup demirhindi ve erik şerbetinden bir karışım yaptı. Ne ekşi, ne tatlı, tam zevkime göre bir şerbet oldu. Bunun dışında kayısı, narçiçeği, kızılcık ve lohusa seçenekleri de vardı.
Kompostoya pek düşkün değilim o yüzden tadına bakmadım ama görüntüsünü beğendiğimden sizinle paylaşmak istedim.
Sıra geldi tatlılara. Çoğunu yemedim ama görüntüleri o kadar güzeldi ki yine fotoğraflarını paylaşma ihtiyacı hissettim.
Güllaç doğal olarak bol gül suyuyla hazırlanmıştı. Fıstığı az tutulmuş ve hamuru da yumuşacaktı. Bu özellikler arasında hamurun yumuşak olması dışında hiç biri bana hitap etmiyordu. Ben güllacı bol fıstıklı ve gül suyu olmadan severim ama tabi doğrusu Four Seasons'taki olsa gerek.
Tulumba tatlısı tam kıvamında bir kıtırlığa sahipti ve şerbeti de sadece tat verecek kadar katılmıştı. Çok başarılıydı.
Ekmek kadayıfı tatlılar arasındaki en lezzetlisiydi. Adeta şerbetin içinde yüzüyordu. Yumuşacık ve şeker komasına sokacak derecede tatlıydı. Bu kadar çaya rağmen anında uyumamı sağlayan bu ekmek kadayıfıydı büyük ihtimalle :).
Fıstık ezmesi, muhallebi, çikolatalı baklava ve diğer tatlılara ne yazik ki yer kalmadı ama belki ilginizi çeker diye fotoğraflarını ekledim. 
Tatlı büfesinin arkasında da "yemişler" büfesi vardı. Four Seasons'ın iftarını diğerlerinden ayıran en belirgin özelliklerden birisi de bu kısım oldu. Çeşitli lokumlar, pestiller, kuru yemişler... Ortada duran görkemli yapı fıstık pestil ikilisinden oluşuyor. Tadı tıpkı görüntüsü gibi enfesti. 
Cevizli lokuma söyleyecek pek bir lafım yok. Her zaman çok sevmişimdir :). 
Bohça adı verilen, dut pestiline sarılı fıstık ezmesi de yine gecenin favorilerinden birisi oldu. Gerek sunum, gerek tat itibariyle çok başarılı bir lezzet oldu. 
Sanki yemek yeterli değilmiş gibi, bütün gece Ramazan ilahileri eşliğinde iftarımız bizi seneye kadar idare edecek gibi. Four Seasons Sultanahmet'e bu güzel iftar için çok teşekkürler. 

İftar yemeği kişi başı 110TL'dir. Biraz pahalı ama sonuna kadar değer. 

Four Seasons Sultanahmet 

Cankurtaran Mh. Tevkifhane Sok. No: 1 Sultanahmet, Istanbul 

Tel: 0212 402 3000

Web: www.fourseasons.com/istanbul


...........................................................................................................................
...........................................................................................................................

Four Seasons Sultanahmet is without no question, one of the best hotels in Istanbul. Located next to the Sultanahmet Mosque, this luxury 65 room hotel is housed in a century old neoclassic prison. The building is impressive in itself but what makes it so special is its location. Being in the ancient city makes Four Seasons Sultanahmet the ultimate place to enjoy your iftar (breaking of fast). My dear husband was nice enough to book table at the restaurant before Ramadan was over.   
The big courtyard has a beautiful glass building where the dinners are served. That's also where we had our iftar. 
While waiting for the call to prayer (which is when you break your fast) I took the time to picture the table and surrounding decoration. The table cloth, chandelier, and other decorative items had all an Ottoman influence and fit perfect in the setting. Four Seasons Sultanahmet is probably one of the best places to experience the iftar for non Muslims, in the sense that you can still enjoy your drink while eating the same food (although according to the ritual, you are required not to drink during Ramadan). 
The iftar was an open buffet, but we still got dates, clotted cheese, olives and honey to our table on a small plate. I loved the detail that the plate was frozen. 
As I mentioned in my previous post, opening of the fast is done with a date, as is the way our prophet did. The one at Four Seasons was the best I'd ever tasted. And believe me, I've tasted many. It was large in size, soft and tasted so good, we didn't settle with the ones at our table and got more from the buffet. 
We got to choose from two different soups; one prepared with tomato paste and the other one with yoghurt. Because I love everything that has yoghurt in it, I went with the second choice. The yoghurt was cooked with flour, butter, and egg yolk and then chickpeas, bulgur, and mint were added. It's one of my favorite soups and this one definitely didn't disappoint me.   
The iftar buffet was comprised of at least nine sections. The pickles buffet above, cold starters prepared in olive oil, main courses, desserts, snacks, cheese station, salad buffet, sherbets, and the grilled meats section outside. Unfortunately, we didn't get the chance to try the pickles but considering they had so many and interesting options, such as pear and eggplant, I have to admit it was pretty impressive. 
Because I knew my stomach could only take that much, I wanted to start slow. I had already had the fulfilling soup so I took a plate of cheeses, olives, an interesting salad, fried liver, and some charcuterie, which I hoped was light enough.  
As a cheese lover, I felt in heaven at the cheese station. There were approximately nine different cheeses but because I wanted to try other things as well, I took only four. The one above is aged skin bag goat cheese. Very aromatic and a lot harder and stronger than many I've tried before.   
The Albanian fried liver was mouthwatering. It had been fried with lots of spices and was neither big nor small in size, with just the right amount of crispiness. Despite being fried and being liver, it didn't leave a heavy after taste. 
The salad, called kesir salad, was one of my favorites. Being an Antioch (Antakya) dish was enough for me approve it, as nothing but good food comes out of that area. The salad was prepared with lots of chili pepper, carrots, walnut crusts, yoghurt, onions, cucumber, tomatoes, and olive oil. As always, it was delicious...and spicy :). 
I didn't try the cacik (or tzatziki as the Greek call it) but I loved the presentation; how it was kept in ice, and couldn't let it pass without a picture. 
This is the flat bread that only comes out during Ramadan and a favorite to all I know. The iftar table is not complete without this bread. 
My next plate was the cold starters prepared in olive oil. I only took pictures of a few. The vine leaves, tomatoes, and bell peppers stuffed with rice are classics in the Turkish cuisine and always appreciated. The presentation was lovely.   
I like artichoke plain, cooked in olive oil and sugar, hence, the one above didn't apply to my taste. The baby artichokes were decorated with potatoes, carrots, onions, parsley and lemon juice. Ozgur, on the other, really enjoyed it. 
Muhammara, a starter which originates from the city Gaziantep, is one of my most loved mezzes. It's mostly prepared with tomato paste, crushed walnuts, cummin, lots of chili powder, and olive oil.     You can probably tell by the color that it's rather spicy. If you see it on the menu somewhere, do try it. If done well, nothing can beat it. 
As if the food on the buffet wasn't enough, they also had to bring snacks to our table. The pide, or Turkish pizza above, came with three different toppings: dried meat, sausage, and cheese. Each better than the other. If you like pide, you have to take a look at my post on Fatih Karadeniz Pidecisi  as the place has probably the best pide in Istanbul. 
Do you realize that we have only made it to the main course :). I'll try to keep it somewhat short. The dish above, i.e. suboregi, as I explained in my previous post, is a pastry made of noodle like layers filled with either cheese or meat. This one was filled with cheese and a lesser amount of spinach. It wasn't oily and small in proportion, hence, we managed to eat a piece each without feeling guilty. The fact that they hadn't added too much oil showed the expertise of the chef.   
The tandoori lamb was rather light and had a lot less fat than I was expecting. What worries me most about this dish is that it can easily be overcooked and hence dry. Luckily that wasn't the case here. We had it with the butter and chickpea rice. 
The Turkish ravioli was a huge success. The tomato paste, butter, and spices had already been added (which is not the regular way). It was only the yoghurt that was left for us to put on. It had just the right amount of salt, was prepared in a rather thin dough, and was filled with lots of minced meat. It was perfect. 
Because I was about to explode, I didn't get any of the doner or grilled meat, but Ozgur told me the doner was delicious.
To keep our stomach somewhat calm, we drank tea during the entire meal but couldn't resist the sherbet, or sweetened fruit juice, afterwards. I had a hard time choosing among them but the waiter came to my rescue and recommended mixing dry plum with tamarind. It was the perfect combo in the sense that it was neither sweet nor sour. The other flavors available were apricot, hibiscus, cranberry, and measles candy.  
I'm not a fan of compote so I didn't try it but the presentation was so nice I wanted to share it with you. 
It was finally time for dessert. As you can probably guess by looking at the picture above, I didn't get to try most of them. But just like the compote, they all looked so good I had to add some close up pictures for you to enjoy. 
In my previous post, on Hamdi Restaurant, I complained that they didn't have gullac, a dessert specific to Ramadan, made from rice wafers soaked in milky syrup, stuffed with nuts and flavored with rose water.  The above picture is gullac. I prefer the version with lots of nuts and no rose water. Unlucky for me, this one had only a few nuts and lots of rose water. On the other hand, that's how it is expected to be. 
Semolina doughnut in syrup, or Tulumba as it is called in Turkish, is a slightly crispy dessert with no filling. It's the syrup that makes it glance and taste so sweet. It's an old and well known dessert you might find on the streets. It's one of my favorites. 
Ekmek kadayifi is a dessert made of baked bread dough soaked in sugar syrup. The white topping is clotted cream. Despite being sweet, the clotted cream, because of being made of milk, helps to easier cope with the so much sweeter dessert. The ekmek kadayifi at Four Seasons was the best I'd ever tasted. 
Other desserts I didn't get to try but which I normally enjoy were chocolate baklava, squashed pistachio, and milk pudding. 
Behind the dessert buffet was another buffet: the snacks section. This is probably the part that separated Four Seasons' iftar from many others, as you can't find this type of snacks in such a variety anywhere else. Different types of Turkish delights, dried fruits and fruit pulps, nuts...The cylindrical shape in the middle is fruit pulp with pistachio. The taste was even better than the look. 
The above snack is called cevizli lokum, or Turkish delight with walnut filling. It's rather chewy and very light. It's again one of my favorites and a well known, old sweet. 
The triangular wrap was new to me. The outside is made of dried berry pulp and filled with crushed pistachio. I really liked the taste but it was the look that impressed me most. 
As if the food wasn't enough, we got to listen to live Ramadan songs (not sure what it's called in English; maybe Ramadan carols?) during the iftar and enjoyed every moment. Thanks for the best iftar dinner ever. 

The iftar dinner cost 110TL per person. It was worth every penny. 

Four Seasons Sultanahmet 

Cankurtaran Mh. Tevkifhane Sok. No: 1 Sultanahmet, Istanbul 

Phone: 0212 402 3000

Web: www.fourseasons.com/istanbul

17 comments:

  1. Söylenecek pek bir şey yok. Fiyat pahalı olsada yemekler için değer bence. herşey harika görünüyor. Afiyet olsun:)gezenyer den sevgiler

    ReplyDelete
    Replies
    1. Çok sağol Pınarcım. Fiyat konusunda sonuna kadar katılıyorum sana. Arada bir de olsa iftar olunca, eğer güzelse kesinlikle değer.

      Delete
  2. İftarı en güzel yapılabilecek yerlerden biri heralde Four Seasons..Sultanahmetin ruhu da bir başka, yemeklerden bahsetmiyorum ztaen her şey ortada, afiyetler olsun canım

    ReplyDelete
    Replies
    1. Bizi etkileyen de o oldu Gizemcim: Sultanahmet. Gerçekten çok farklı oluyor hissi. Bir de Four Seasons'ın 100 yıllık bir hapishane olmuş olması da beni meraklandırmıştı. Çok sağol canım :)

      Delete
  3. Yildiz'cim harika bir iftar olmus.. Insan kendini ciddi anlamda kaybedebilir.. :)) Sanirim sen de kaybetmis olmalisin.. Hersey sok derece ozenli ve lezzetli gorunuyor.. Cacik ve buzlari favorim :P boyle de saglikli bir tipim iste :))) saka bi yana bir dolu mekana gittim iftar icin.. burayi da denemek isterdim ama aklima bile gelmedi :( afiyet olsun cnm

    ReplyDelete
    Replies
    1. Çok sağol Lulucum, gerçekten de çok güzeldi. Kendimi fazlasıyla kaptırdım, sonra da acısı bütün gece çektim :). ama her şey muhteşemdi. cacığa ben de bayıldım ama baştan yoğurtlu çorba içince onu denemedim ama evde de misafirlerin olduğunda böyle servis edebilirsin; bence bayağı sukse yapar :). öptüm çok

      Delete
  4. cnm nefis bir iftar herşey harika görünüyor mide fesadı geçirmemek ne mümkün:)) hele oruçluyken insanın hepsinden tadası gelir çok güzel resimlerle anlatmışsın afiyet olsun bu arada iyi tatiller iyi bayramlar

    ReplyDelete
    Replies
    1. cok tesekkurler canim, gercekten de herseyi denemek istedik, ama o gordukleriniz yarisi bile diil. yorumun cok mutlu etti bu arada :). Artvinden sevgiler :) iyi bayramlar...

      Delete
  5. Türk mutfağının zenginliğini sergiyelen mükemmel bir örnek sunmuşsunuz. İnsan,kültürünün zenginliği ile iftihar etmekten kendini alamıyor.
    Bizlerle paylaştığınız için teşekkürler..
    Teyzeniz

    ReplyDelete
    Replies
    1. Sevgi Teyzecigim cok tesekkurler. Sizin yorumunuzu gormek ayri sevindirdi bizi. Artvin'den sevgiler. Opuyoruz sizi.

      Delete
  6. yıldız ne yaptın sen, burda gozleri portlettim ağzımın suları akarak yavaş yavaş inceledim her bit kareyi. hiç birşeyi de atlamadan bizim için çekmişsin ellerine sağlık. hep gitmek istediğim bir restauranttı bir brunch için ayarlayalım madem:)

    ReplyDelete
    Replies
    1. brunch icin kesin ayarla canim, hatta annemler gece kalmis, cok guzel kesin kalin dedi. kocaman opuyorum canim seni. Artvinden sevgiler :) iyi bayramlar

      Delete
  7. Mukemmel bir iftar sunumu bu, lezzetlerinin de harika olduguna eminim. Bu oteli cok severim, seneye ramazanda gitmeyi not aldim hemen : )

    ReplyDelete
    Replies
    1. hehe canim kesin git. a la carte yemekleri de harikaymis, beklemek istemezsen :) ama iftar ayro tabi. artvinden sevgiler, iyi bayramlar...

      Delete
  8. hehe çok sağol. senin blogun harika. karıştırmaya başladım bile :)

    ReplyDelete

Would love to hear what you think!

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...