İstanbul'un Michelin yıldızlı bir restoranı olacaksa o kesinlikle Mimolett olmalı. Açılışından bu yana neredeyse üç sene geçmiş olmasına rağmen bir çoğumuzun bırak ziyaret etmeyi, adını bile duymadığı bir yer burası. Oysa ki Mimolett, NY Times dahil, bir çok mecrada yer almış, 2010 yılında Time Out tarafından "En iyi Yeni Restoran" ödülünü kazanmış. Gastronomik anlamda Türkiye'de bir ilke imza atmış, dünyaca ünlü Michelin yıldızlı restoranlarla yarışır hale gelmiş. Sadece yemek değil, atmosfer anlamında da büyülü bir yer. İstanbul'dan bir anda uzaklaşıp kendinizi Avrupa'nın saklı bir köşesinde romantik bir akşam yemeğinde hissetmek istiyorsanız havalar bozmadan Mimolett'in yolunu tutmalısınız.
It is sad to admit that Turkey doesn't have any Michelin restaurant. But if it was to have one, it would have to be Mimolett. Despite having been opened for almost two years now, Mimolett is still unknown to many. Yet, it was mentioned in many publications, including the NY Times, as well as received "The Best New Restaurant" award by Time Out in 2010. From a gastronomic standpoint, Mimolett has added something totally new to Turkey and, as a result, managed to open the doors for a whole new market of Michelin's.
For English, please scroll down until the Turkish text is finished...
.................................................................................................................................
Mimolett, Sıraselviler'de Kayra Şarap Akademisi'nin olduğu tarihi binada yer alıyor. Lokasyon bakımından şehrin tam göbeğinde, ama hissiyat anlamında insanı şehrin bir o kadar dışında. Adını Fransız Mimolette (e'si düşmüş haliyle) peynirinden alıyor. Gordon Ramsey ve Joel Robuchon gibi dünyaca ünlü şeflerin yanında çalışmış Murat Bozok, Mimolett'i Türkiye'deki ilk Michelin yıldızlı restoran yapmanın hayaliyle açmış. Yemekler yerli malzeme ve Fransız pişirme teknikleri kullanarak hazırlanıyor. Yerli şarap anlamında, Türkiye'nin en geniş şarap menüsüne sahip.
İçerideki dekorasyon çok etkili olmakla birlikte Mimolett'in asıl büyüsü dışarıda hissediliyor. Saklı küçük bahçenin öndeki masalarından birisini kapmayı başarırsanız eşsiz bir boğaz manzarasıyla karşılaşıyorsunuz. Özgür'le favori yerimizi kapabilmek için haftalar öncesinden yer ayırtıyoruz her zaman. Son dakikada da belki bulunuyorduk ama hiç denemedik :). Gümüş çatal bıçak, incecik şarap kadehleri ve düz sade bir masa örtüsü...her şey sade ama oldukça şık.
İsterseniz menüden kendi seçimlerinizi yapabilirsiniz ama biz her zaman Şefin Menüsü (tasting menu), yani önceden belirlenmiş toplu menüyü denemeyi tercih ediyoruz. Menü bir kaç ayda bir değiştiği için her seferinde yeni bir tadım ile karşılaşıyoruz. Bu sefer denediğimiz tabakların tamamı mutfak şefi Görkem Özkan tarafından düşünülmüştü, yaratılmıştı.
Genelde olduğu gibi o gece de bir amuse bouche, yani ufak ikram, ile başladık. Kahve fincanı içerisinde sunulan, karpuz, elma, armut ve naneden oluşan soğuk bir çorbaydı. Görüntüsünden de anlayacağınız üzere karpuz oldukça baskın ve bu nedenle de çorba tatlıydı. Bana göre o sıcak yaz akşamında harika bir sürprizdi. Özgür'e göre ise biraz fazla deneysel oldu.
İlk başlangıç olan kuşkonmaz salatası o akşam yediğimiz en "sıradan" yemek oldu. Bunu söylememin sebebi kuşkonmazın alıştığımız şekilde, haşlanmış olarak sunulmuş olmasıydı ve parmesan dilimleri ile servis edilmesiydi. Oysa ki nar sosu ve parmesan kreması inanılmaz bir farklılık yaratmıştı. Daha önce hiç parmesan kreması denememiştim. Nar sosuyla karıştırarak tek başlarına bile harika bir kombinasyon oluşturmuşlardı. Tuzlu ve tatlının bir arada ne kadar uyum içinde olduğunun harika birer örneği.
Bu arada masamızda neden bu kadar kadeh olduğuna baştan açıklık getirmek istiyorum. Mimolett'in en güzel yanlarından birisi isteğe bağlı olarak yemekle şarap kombine etme seçeneği sunuyor olmaları. Yurt dışında buna wine and food pairing deniyor. Türk şaraplarını destekleyen, bu anlamda Türkiye'nin dört bir yanını butik üreticilerin şaraplarını denemek ve Mimolett'in kavına getirmek için uğraşan Sommelier Atakan bize göre Mimolett'in incilerinden. Kendinizi ona teslim ettiniz mi, Türk şarapları ve şarapçılığı hakkında hiç beklemediğiniz bir deneyim yaşarsınız. Kuşkonmazla içmemiz için hafif tatlı bir Misket şarabı getirdi.
İkinci başlangıcımız somon, gastronomik anlamda soğuk karpuz çorbamızı gölgede bıraktı. Garnitür olarak patlıcan ve yer fıstığı kreması, portakal jölesi, fesleğen çayı ile demlenmiş yeşil erik ve salatalık çeşitlemesi konulmuştu. Her birini detaylı olarak inceleyebilecek, yorumlayabilecek beceride olmadığım için sadece isimlerini sıralamakla yetineceğim. Zaten yumuşacık olan somon, köz patlıcan sütüyle daha da bir erime kıvamına ulaşmıştı; muhteşem bir lezzetteydi. Somon yağlı bir yemek olduğu için onu dengeleyecek aynı yağlı kıvamdaki bir Vintage Chardonnay eşlik etti.
Üçüncü ve son başlangıcımız bu dünyada en sevdiğim yemeklerden birisi olan foie gras, yani kaz ciğeri. Lütfen dalga geçmeyin. Bu konuda Özgür'ü suçluyorum. Ondan önce favori yemeğim kıymalı pideydi :). Kaz ciğerini ne yazık ki Türkiye'de bulmak zor. Bulduğumuzda da genellikle soğuk, yani pate olarak servis ediliyor, ve orta kalitede oluyor. Mimolett'in kaz ciğeri tabağında hem sote, yani sıcak, hem terrine, yani soğuk, seçenekleri vardı. Yetmiyormuş gibi bir de fümelendirilmiş kaz ciğeri köpüğü vardı. Daha ne isteyebilirdim ki? :). Kaz ciğerine genelde reçel veya benzeri tatlı bir yiyecek eşlik eder. Burada da elma marmelatı, karamelize elma ve zencefilli vişne püresi eklenmişti. Özellikle vişne püresi kaz ciğerinin yoğun tadını bastırmış, güzel bir birliktelik oluşturmuştu. Kaz ciğeri ile köpüklü şarap beraber çok güzel gider ama bu sefer Atakan bize yine hafif tatlı, İtalyan bir Moscato'yu getirdi. Ben köpüklü şarapla sunulmasını tercih ederim çünkü böylece yoğun tadı bastırmış oluyor ama bu da kesinlikle çok başarılıydı.
Ana yemek olarak ben levrek seçtim, Özgür ise dana antrikot söyledi. Sote levrek brokoli kreması, brokoli, mango chutney, tatlı ekşi turp ve soğan, marina havuç, levrek tartar, rakılı limon jölesi, dolma baharatlı bulgur, körili levrek ve elma sosu ile servis edildi. Tabağı ezbere bildiğimi sanmayın; menüyü çıkarken yanıma aldım. Yoksa yazarken bile zorlanıyorum. Balığı çok severim ama soslu olduğunda. Yoksa çok kuru ve yavan bulurum. Mimolett'inkini bu yüzden çok beğendim. Brokoli kreması gibi enteresan ve lezzetli tatlardan etkilenmiş olsam da beni asıl sevindiren levreğin elma sosu ile sunulması ve köri ile renklendirilmesi oldu. Böylece harika bir aroma çıkmıştı ortaya. Levreğin yanında çok sevdiğim bir üzüm olan Riesling içtim.
Özgür'ün dana antrikotu bana göre benim yemeğimin yanında biraz sıradan kaldı. Ama o çok beğendi. Özellikle etlerin ince kesilmeleri ve böylece az ama eşit pişmiş olmaları onu çok mutlu etti. Izgara dana antrikotun yanında mantar çeşitleri, armutlu kırmızı lahana kreması, limon kekik marineli armut, karamelize soğan, patates konfit, ve kırmızı şaraplı kuru incir eklenmişti. Atakan, etin yanına bir klasik olan Kayra İmperial Cabernet Sauvignon'u uygun gördü.
Tatlı olarak yine iki seçenek verilince ben birini seçtim, Özgür de diğerini seçti. Sonra neden çikolata varken meyve yedin demeyin :). Bu arada meyve diyerek de geçmeyin. Yediğim meyveler gastronomi kavramını en güzel şekilde yansıtan tabak oldu. Değişik dokularda hazırlanmış meyveler tat anlamında aynı da olsa dokuları itibariyle farklı olunca ağızda aldatıcı tatlar yarattılar. Ne olduğunu hatırlamamakla birlikte meyvenin yanında Possito adından bir şarap içtim.
Özgür'ün tatlısını bir ömür unutmayacağım. Çikolata kreması, Türk kahvesi, karamel ganaj, mocha beyaz çikolata mousse ve tahinden oluşan tatlı akla ziyan bir lezzete sahipti. Fotoğrafı sanırım yeter. Çamlıbağ'ın şarap likörü ile ikram edildi.
Özgür'ün bu kadar çikolatanın üstüne kahveden başka bir şeyi tadacak hali kalmadı ama ben Mimolett'in kendi yaptığı çikolatalardan yemeden ayrılamazdım. Kahvenin yanında ikram olarak gelen tabaktaki çikolataların her biri başka bir ziyafet. Mimolett'in bana göre en güzel yanlarından birisi de bu çikolatalar.
Tabii ki bu kadar "havalı" yemeğin fiyatı da biraz tuzlu oldu. Şefin menüsü içki hariç kişi başı 185TL'ydi. Yok artık der, ama yine de Mimolett'i denemek isterseniz, a la carte menüdeki lezzetlerin hiçbiri sizi pişman etmeyecek.
Biz Mimolett'e bayılıyoruz ama sevgimiz yaz aylarında doruğa çıkıyor, o yüzden elinizi çabuk tutmanızı öneririz.
Mimolett Istanbul
Sıraselviler Caddesi No.55/A Beyoğlu Istanbul
Tel: 0212 245 9858
Web: www.mimolett.com.tr/istanbul
..............................................................................................................................
..............................................................................................................................
Mimolett is located in Siraselviler, the parallel street of Istiklal that leads to Cihangir. The building is historical and home to the Kayra Wine Academy. Locationwise, Mimolett is perfectly situated with just a few minutes walk from Taksim square. This would normally freak me out because of the crowd and noice but here the feel is quite the opposite. The restaurant got its name from the French cheese Mimolette, but without the -e. The owner Murat Bozok has worked with famous names like Gordon Ramsey and Joel Robuchon and his intention with Mimolett was to open Turkey's first Michelin starred restaurant. The ingredients are local and the cooking techniques are French. In terms of wine, Mimolett has the greatest variety of Turkish wines in the country.
The inside seating is very classy and chic but the outside is magical. A small hidden backyard with most of the tables overlooking the Bosphorus, Mimolett's outside area makes you feel as if you're on a romantic escape in Europe. Ozgur always book weeks in advance to get the two seat table closest to the view, cause those are the best. Still it might be possible to get them last minute as well. Have never tried :). The silverware, plain colored napkins, plates, and table cloth, as well as the thin glasses are all simple yet elegant.
You can order a la carte but we always go with the Chef's Menu (tasting menu). It changes every few months so unless you want to go every week, it's likely you get to try something new every time. Although I do wish they'd increase the frequency.
As always at Mimolett, we started the night with a soup amuse bouche. Served in a coffee cup, the cold soup made of watermelon, apple, pear, and mint was rather interesting. As you can probably tell from the picture, the watermelon was the dominant taste; hence, making the soup slightly sweet. As it was pretty hot outside, I found it refreshing but Ozgur wasn't so happy as a non fan of watermelon.
Our first starter, asparagus salad was the most "ordinary" dish of the night. The reason being that the asparagus was boiled as we are used to and served with aged parmesan cheese. What made the difference was the pomegranate reduction and cream of parmesan. I can't believe it was the first time I tried cream of parmesan. It's the best idea ever. The parmesan pomegranate combination was so good I could easily eat just the two and leave everything else. They were the perfect example of how salt and sweet match.
Before getting further in to the food, I'd like to take a moment to explain why we had so many glasses on our table. One of the best things about Mimolett is that they offer food and wine pairing up on request. Just a handfull of restaurants in Turkey does that. What's even better about Mimolett is that the sommelier Atakan is fanatic about Turkish wines and spends a lot of time discovering wineries, in particular boutique ones, all over Turkey. Just ask him to pair your food with his choices of Turkish wines and I promise you won't regret it. To accompany our asparagus salad, he brought a Turkish moscato.
Our third and last starter was foie gras; my favorite dish on earth. Call me fancy if you like but I blame Ozgur. Before him, my favorite dish was spaghetti bolognese :). Unfortunately foie gras is rather hard to find in Turkey. Even if you do find it, it's always the cold pate that's served and most often it's just mediocre. The foie gras at Mimolett was beyond expectations. The plate contained sauted foie gras, foie gras terrine, and even smoked foam of foie gras. It was accompanied with apple compote with molasses, caramelized apple, and cream of cherry and ginger. I was in heaven. Normally I always have the foie gras with sparkling wine, hopefully Champagne, but this time Atakan brought us a sweet Moscato from Italy. Just as with compote, the sweet wine also worked perfect but my favorite is still dry sparkling.
I found Ozgur's rib-eye steak boring compared to mine. But he loved it. Especially, the way the steak was sliced in thin pieces made him happy because this way he could enjoy the rare cooking without having to deal with the too chewy and bloody meat. The mushrooms, red cabbage and pear cream, lemon and thyme marinated pears, caramelized onions, patato confit, dried figs cooked in red wine were all light tastes to match the heavy steak. Atakan matched the dish with a classic local Cabernet Sauvignon (Kayra Imperial).
Ozgur's dessert was heavenly; a taste I will long time remember. A plate made of chocolate cream, Turkish coffee, caramel ganache, white chocolate mocha mousses, and tahini. I hope the picture needs no explanation. To match the dominant taste, Atakan brought a flavored, strong local liqueur by Camlibag.
Normally we would have stopped here but another great thing about Mimolett is that they bring their home made truffles at the end of the meal. They are so good and so rich, the taste lasts long before they're finished.
Of course, the price of the meal was a bit salty. The Chef's Menu cost 185TL, per person excluding drinks. You can also order from the a la carte menu and still enjoy the delicious tastes, but a a lesser cost.
Mimolett is our all time favorite but we love it even more during the summer when you get to sit outside and enjoy the amazing atmosphere. So I suggest you hurry :).
Yildiz'cim sahane bir post olmus.. Inan o kadar buyuk bir keyifle okudum ki anlatamam.. Bu postu favori postum ilan ettim bile.. :) Oncelikle yeme-icme konusuna -fiziken bunu yansitamasamda- cok duskunum.. Hele seninde bahsettigin gibi beyaz masa ortusu beyaz tabaklar ! Kesinlikle bu softlugu seviyorum boyle ozel restoranlarda.. Mimolette'i dun aksamki 7.yil kutlamamiz icin neden unutup tercih etmedim ! suan kendime cok kizdim.. Ozel bir kutlama icin bence o bedeller keyifle odenir.. Murat Bozok cok naif , cok yetenekli bir sef ve onun ozenli ellerinden cikacak menu konusunda ufacik bir suphem yok.. Umarim bir sonraki kutlama gecemiz icin bu restorani unutmam :) sevgiler cnm..
ReplyDeleteLulucum çok sevindim valla yorumuna. açıkçası biraz fazla mı gurme moduna girdim diye endişelenmedim değil :). beyaz masa ve beyaz tabaklar gerçekten de çok güzel. tüm dikkatin yemekte oluyor. kendine güvenen mekanlarda görürüm genelde böyle sadeliği. 7.yıl kutlaması ne içindi? evlilik yıldönümü mü? bilmesem de kutlu olsun :). özel günler için ideal bir yer Mimolett. Bu arada fiziken cidden de yansıtmıyorsun; çok kıskandım :))
Deletesevgiler.
Yıldızcım öğle yemeğine çıkmak üzereyim ama bunalrın üstüne yediğim hiçbir şey beni mutlu etmeyecek sanırım.p şaka bir yana, nasıl değişik tatlar, okuması bile zevkli. Bazı aromaları çok merak ettim. Sade şıklık ve asilliği yanıstmış mekan. Teşekkür ederiiz :) sevgiler
ReplyDeletehehe Gizemcim, beni de genelde Mimolett'ten sonra hiç bir şey mutlu etmiyor. gerçi o kadar gurme takıldıktan sonra fast food'a saldırasım geliyor bazen :). aromalar beni de bitirdi. özellikle hayatta uymaz dediğim tatların bir araya geldiğinde ne muazzam bir birliktelik oluşturduklarını görünce. ben teşekkür ederim güzel yorumun için. sevgiler
DeleteYildiz bence tadim tariflerin giderek doruga cikiyor, o yemekleri ben tadmiscasina tat doku kOku algilayabiliyorum. Sayende harika lezzetler tattim:)) yaz bitmeden gitmeli o halde;)
ReplyDeleteCanım Aysuncum, yiye yiye öğrendik galiba :). gerçi ben hala kendimi o kadar yetersiz hissediyorum ki. bakalım, yemek yaptıkça gelişecek artık. en kötü MSA yolları görünecek bana :). yaz gitmeden kesin gitmeli :). en uçtaki masayı ayarlayamazsanız haber verin, biz ayırtalım. en güzeli o zaman. sevgiler,
Deleteçok hoş bir blog olmuş.tuz ve karabiber olayına bayıldım:))
ReplyDeletewww.kelebekdesenli.blogspot.com:))
çok teşekkürler :). ben de seninkini çok beğendim; özellikle de yazım diline. sevgiler, yıldız
DeleteTabakların tamamı mutfak şefi Görkem Özkan tarafından düşünülmüş, yaratılmıştır. Bunun da not düşülmesi taraftarıyım.
ReplyDeleteÇok haklısınız. Katkınız için teşekkürler. Ekliyorum :). Yıldız
Deleteçok merak ettim özellikle şarap eşleştirmesi harika bizde topaz da böyle bir menü yemiştik buda harika görünüyor çok merak ettim bursa dan istanbul a ilk kaçışımızda buraya gitmek istiyorum. sevgiler özge:)
ReplyDeleteBöyle bloglara ihtiyacımız var, fotoğraflarla beraber ayrı bir keyif alıyorum okurken teşekkürler sevgiler :)
ReplyDeleteMimolett in ismini duymustum ve merak ediyordum, bu tanitim cok hosuma gitti o yuzden. O balik tabagi ve cikolatali tatli ve cikolatalar cok lezzetli duruyor. Ozel bir kutlama icin burayi da kafama not aldim : ) Diger postlarini da bu aksam detayli okuycam : )
ReplyDeleteGerçekten kapsamlı ve samimi bir yazı olmuş. O gece yediklerinizi beğenmiş olmanız beni çok memnun etti , farklı ve güzel birşeyler yapmak istemiştim , Türk insanın beğenisini ve beklentilerini göz önüne aldığımda imkanlar dahilinde her ne kadar yapmak istediklerimin %20 sini yapabilmiş olsam da , beğenilmesi beni cidden memnun etti . Yazınızda benden de bahsetmiş olduğunuz için ayrıca teşekkür ederim . Ben artık Mimolett Restaurant'da çalışmıyorum , umarım başka bir zaman başka bir yerde yine denk geliriz ve size tekrar değişik şeyler sunabilirm. Tekrar teşekkürler.
ReplyDeleteGörkem Özkan